zamanın ötesinden gelen edit: yine pek hatırlamadığım bir filme dair eski bir eleştirim. fazla müdahale etmeden aynen yayınlıyorum...
.
.
"Everyone senses something, some energy, some spirit, some sort of illumination.I've seen bodies shining like stars.Some say there's no soul. No afterlife. But life, like death, is the straightest line on the compass."
Bazı şeyleri yazabiliyoruz, bazı şeyleri yazamıyoruz, cesaretimiz yok. Bir de tereddütlü yazdıklarımız var, bunlar hayatın var olan ayrıksı halleri, yani ben, sen, o haricinde var olan, yadsıyamayacağımız genele aykırı olandan ibaret.
Embalming ne demek bilir misiniz? Ölü mumyalamak anlamına geliyormuş. Asri zamanlarda ise hristiyan cenazelerinde ölüleri düzgün ve presentable halde cenaze merasimine hazırlama anlamında kullanılmaktaymış. "Embalmer" ise bu işi yapan kişi tabiatıyla. Bu işi yapan insanların nasıl bir dünyası vardır denilirse elbette bir genelleme yapmamız olanaklı değil, değişken olduğu kesin. Peki bu işi yaparken durumdan istifade edenler var mıdır? işte bu film böylesi bir vak'ayı anlatılıyor izleyiciye. Sandra küçük yaştan beri yaşamın canlılığı, pırıltısından ziyade daha çok ölümün sadeliği, sükuneti, huzuru ile alakadar olmaktadır. Ritüel haline dönüştürdüğü ölü kuş gömme törenlerinden birini kız arkadaşı Carol ile paylaşmaya kalkınca bir daha onunla oynama imkanını yitirir.
"I've always been fascinated by death. The feel of it, the smell of itand the stillness."
Filmden bu alıntıya fazladan bir yorum ekleme ihtiyacı hissetmiyorum ama 78 dakika gibi ideal bir sürede derdini çok etkileyici bir şekilde aktaran bir film izliyoruz. Kamera kullanımı, özellikle renk-ışık dengelemeleri çarpıcı. Sandra rolünde Molly Parker hakikaten çok başarılı ve kusursuz. Konu irrite edici, mide bulandırıcı gelse de bu ayrıksı yapımı izlenmeye değer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder